hayalini sevdim ben senin içimde dalga dalga büyüttüğüm nehirlerden okyanuslar kurdum gözlerinde hayallerimiz beyazdı bizim sarı mavi mor renk renk mevsimlere denk bahardı yazdı fırtınalar boranlar en acı en tatlı ve en mutlu anlardı sen tenha göllerimde süzülen kuğu gözlerimdeki buğu ve ağacın kabuğu gibi saracaktın beni koparacaktın benim olacaktın kalacaktın hep hep uzakta oldun ama sen içime doldun yalnızca yalnız bir ağaç gibi dal verdin çiçek açtın zirvelerimin en ulaşılmaz en aşılmaz bir yerinde gizlendin şimdi sen yalnız mağrur tahtında yalnız göğe bakar dalların dalların sonsuza akar giderken bilmiyorsun ağladım ıslatıp mendilleri dallarına bağladım umut olsun dilek olsun diye uzayan kollarına rengarenk çaputlardan gökkuşağı kurdum ve geçerek altından senin en yakın ve sana en uzak köşende durdum uzağındayım şimdi uzağa yakınım senden artık duymayacaksın nefesimi ensenden sen bana işaret sen bana yoldun sen benim kolum kanadım oldun yürüyorsam şimdi yüklerimden arınmış anladımki aradığım senin yarınmış sen benim figanım pir-i muganımsın kederimsin acımsın ilacımsın ey sevgili sen benim dilek ağacımsın
Hani ağlamak yoktu?
seni soğuk ve sisli, sessiz ve bensiz gecelerin ayazında bıraktığım gün süzüldün; üzüldün düşmüşçesine yürekten, bir yaprak gibi kırılgan, nahiv ve koparılmış gibi dalından; hazan oldun, soldun. saçların boranlarda, şimdi kızıl saçların. isyanını duyuyorum içindeki açların. biliyorum şimdi senin nefeslerin daralır, daralırda yanarsın, al olur yanaklarında gelincik çiçekleri. baharını taşıdığın o gül yüzünde aşkımızın gülleri tazelenir. ellerin, çaresiz ellerin uzanır da tutamaz ellerimi. yüreğin damla damla yüreğime akıyor süt buğusu gözlerinden. hani ağlamak yoktu, üzülmeyecektin? toroslar göğsümüzden akıp mavi Akdeniz gibi dalgalanmayacak mıydı içimizde, içimizde büyüttüğümüz sevgimiz için. ayrılıklar ümidi, özlemler aşkımızı yeşertmeyecek miydi? öyleyse neden yavrusunu sele vermiş bir ceylan gibi titrek sesin? sözlerin ilmek ilmek boğazımda düğümlenir. kaderimiz, uzaklara itilmek. ne acıdır aahh üzgün olduğunu bilmek.
Aşk elle tutulmaz
dağlar taşımaz gülüm, denizler almaz sevdamı benim. ferman gibi dürsen yeryüzünü elinle, köpürsen o mavi, o deniz gözlerinle; gözlerin yetmez, ellerin tutmaz! yazılmaz benim sevdam kağıtlara, ağıtlara, yazıtlara yazılmaz; ağaçlara kazılmaz! taşınmaz benim sevdam; ölümsüz aşkların efsane adında! kuşların kanadında taşınmaz! benim sevdam; bir yıldızın parlak ve berrak sıcaklığında… benim sevdam; ansızın, günahsızın, bir kızın yüreğinde yüreğidir yıldızın. benim sevdam ezelden gelir, güzelden gelir; güzelliği bitmeyen, hep çağıran, itmeyen; elleri ellerimizde, tutamadığımız, unutamadığımız O elden gelir! benim sevdam ummandır yüreğinde senin: dalga dalga aşkınlaşırda taşar, taşar, aşar seni, sonra aşk olur, sıcak olur ve kaybolur sende. senden ötedir artık; benim desen de tutamazsın, unutamazsın, unutulmaz! aşk elle tutulmaz!
İyi bilirim ayrılıkları
iyi bilirim ayrılıkları bana sor gidenlerin ardından yalnız ellerim değil bir sağa bir sola yalpalanan yüreğimdir ve hüznü ve kederi ve bir yumruk gibi düğümlenen buruklukları bilirim ama sen bilir misin sevgili insanı yaşatan ümididir bir gün kavuşacak olmanın
Çağırdım Seni
seni aradığımda benim ellerimde hazır kelimelerim yaldızlı cümlelerim yoktu, ben vardım. boğazımda düğümleyip volkanları; bir bahar yağmurunun ılık serinliğinde yıkanmak üzre bekleyen ben. bir de umutlarım; titrek tüylerine rüzgar dokunmuş dualar okunmuş umutlarım. umutlarımı ben göçmen kuşlarının avucuna, klavye tuşlarının ucuna değil yüreğinin burcuna bağladım. cevap vermedin ama sen; umursamadın belkide, duyamadın bu yüzden, anlamadın, anlayamadın. çünkü sen başka iklimlerin ot bitmez yamaçlarında yeşermeye durmuş bir gül adayıydın, ayıydın karanlık gecelerin. dolunay olurum diye bekledin, bekliyorsun. ısınamadın kendi sıcaklığında, sınamadın bile güneş olmayı. sağanak halinde yağacağın, sımsıcak doğacağın bir yürekte bahar olmayı, yar olmayı. halbuki sen; baharsın, harsın; güneşi de yakan, gönlüme akan, aydınlık ufuklarıma anlam bırakan. şimdi ben senin uzak diyarlarına güvercinler uçurdum beyaz güvercinlerin beyaz kanatlarına beyaz çiçeklerden saraylar kurdum gelirsin diye birgün kıtalar arasından seni çağırdım çağırdım seni
inadımdan asılırım
Bembeyazım şimdi sana; kütür kütür kar. Ellerimde hala sıcaklığın var. Nefesimi gözlerime gizlerim, nefsimin buram buram kıvrımlarında. Ve tavşan kanı çay, sıcak mı sıcak; Gülüşüm güneş gibi berrak, öfkem keskin bıçaktır. Gün gelir kaskatı kesilirim karşında. Su olur donarım, billur gibi parlak. Buz olurum, inadımdan asılırım saçaklarına. Gün gelir eririm ılık ılık, yerlere serilirim başından süzülerek. Sürütürüm gururumu peşin sıra, ayaklarına kurban ederim. Ve buhar olur giderim senden, senden öteye.
Gönül Senfonisi
Yüreğimin baş köşesine kurdun tahtını Aklında kalacak En derin dehlizlerden uzanır sesim Gözlerimde senin için bir hediye saklı Bin yıllık merasimdir ellerine dokunmak Sıradağlar ardından, kalabalıklar arasından Hafif doğrul da gözlerime bak Gözlerim kör gözlerim sağır Gözlerim yalnız sana odaklı Aslında amacım Senin olacak İçine dolacak Bir ışık yakmak Benden bileceğin Her an güleceğin Bir hatıra bırakmak Çam sakızı çoban armağanı bir ses Bir nefes ki sımsıcak Sarıp sarmalasın da Allarını boynuna dolasın senden başka kelimem, senden başka cümlem yok Sen olmuşum ey yar, dolmuşum Sende kaybolmuşum Baktığım her şeyde o gül yüzün var Sensiz bu yerlerde yalnız hüzün var
Günaydın
Her sabah bir muştuyla uyanıyoru Yanmalarım da sana uyanmalarım da Sen gül goncasında bir çiğ tanesi gözlerinde güneşi taşırsın uyanda alem şaşırsın
Bu Sözler Yalnız Sana
Ela gözlerine düştüğümden beri Aklımın alamadığı düşlerim Tozpembe gülüşlerim var Ela gözlerinde savurdun beni Kaf dağı bana diyar Anka kuşu yar oldu Kavurdun beni ela gözlerinde Gönlüme kimse laf dinletemez Gök kubbe boşansa serinletemez Katlayıp geceleri yoğurdun Işığım sensin şimdi ölgün sularda Hayalini bekliyorum kör pusularda Sen kurdun beni ela gözlerinde Dönüşüm sanadır Yanıp sönüşüm sana Nefessiz dalışlarım Avare kalışlarım Yürüyüşüm sana Ela gözlerine düştüğümden beri Gül kurusu bakışların Cezbesine tutuldum Balla doldum Deli sular gibiyim şimdi Uçurumlar bana vız gelir Ela gözlerine düştüğümden beri Kayboldum derinlerinde Kuyular yıldız gelir Ela gözlerin bana altın kafes Ahım da bu yüzden günahım da Salma beni sakın bana iyi bak Tek dileğim sevgili Senin kıskacında yaşamak Bıraksan da beni kaçamam artık Sensiz bir dünyada uçamam artık Ela gözlerinde savurdun beni Kavurdun beni ela gözlerinde Sen kurdun beni ela gözlerinde Ela gözlerine düştüğümden beri Ela gözlerin bana kafes Sen vurdun beni ela gözlerinde sen Sen bu yüzden sevgili Sözlerimi ahit Gözlerimi şahit tut ki Bu sözler yalnız senden Ve ela gözlerine düştüğümden beri Yalnız sana
dört element
Ben seni altı günde sevdim. Altı günde gelebildim kendime. Derinlerinde kayboldum seni görünce. Diplerinde vurgun yedim. Şaşkın bir şafaktan önce, alacakaranlık gibi sessiz sedasız sardın ufkumu. Üzeri örtülmüş her ne varsa aydınlanırken hayatımda püfür püfür ve bir o kadarda yumuşaktın; göz kamaştıran aydınlığında aniden körelmesin diye gözlerim. Bir tanyeri dinginliğinde ağarttın yüzümü. Tebessümü sende keşfettim. Gülücüklerin yakamoz yakamoz raksını seyrettim gözlerinde. Güneşim oldun; bulutlar desen desen öbeklendi önüne. Ve bütün bunlardan, görülmemiş bir şölen oluşturmak üzre evrenin bütün reklerine büründün gökkuşağım oldun. Gökyüzünün maviliğini, ne büyük dağlara sahip olduğumu, etrafımdaki her şeyi senin ışığınla görebildim. Sesinin tonunda duydum o eşsiz senfoniyi. Hayatım oldun sonra, dört elementim. Ve bir ömür boyu soluduğum hava, içtiğim su, üzerinde yaşadığım toprak ve en çokta içimi yakan ateşsin artık.